Adını elbette biliyor da, memlekette bir de Soyadı Kanunu var, “Her Türk öz adından başka soy adını da taşımağa mecburdur. Söyleyişte, yazışta, imzada öz ad önde, soy adı sonda kullanılır.” diyen. O hususta da eksik kalmasın dedik, eğitime başladık, bizimkinin kendi soyadı devrimini yapacağı tuttu: -Alicim, benim soyadım ne biliyor musun? -Bilmiyorum. -Özdil. -Aaa, tamam. […]
Kim nerede?
Ali ufak ufak başladı, “Anneannemin evi Üsküdar’da, Mahmut’un okulu çok yakın ama, Beşiktaş’ta, Tuba’nın evi Kağıthane’de, Halil’in evi Almanya’da…” diye sıralamaya. Bazen de insanların nerede olduklarını merak ediyor: “Bizim dede Arabistan’da, ama benim iki dedem var, senin baban nerede?” Geçen gün, Yasemin sorguya çekmiş kendisini, anladık ki bazılarımızı merak etmiyor pek, nerede bulunabileceğimizi zaten çoktan […]
İlk fotoğraf!
Bugün Santral İstanbul‘a gittik, Yüksel Arslan retrospektifi için, yarın da son gün, aklınızda bulunsun… Sergiyle ilgili bir şeyler yazacağım zaten ama, Ali’nin benim kucağından çektiği ilk fotoğrafını sıcağı sıcağına ekleyeyim dedim!
İyi ki doğdun Yasemin!
kartopu from Mahmut Ozdil on Vimeo. Aradaki yaş farkı da gitgide kapanıyor. İlk başta tam 25 kat büyüktü Yasemin Ali’den, bugün sadece 11.2 kat! Bak görüyor musun, nasıl da gençleşiyorsun, doğum günün kutlu olsun Yasemin!
Ha ha ha haftaya!
İkidir tenhada (bizim durumumuzda uyurken) kıstırıp, saçlarının gözüne giren kısımlarını kesmekle idare ediyorduk. Ama arkalara müdahale etmeye cesaret edemediğimiz için, artık iyice Vikinglerin Viki’sine dönmüştü. Gökçe sağolsun, saçmaladığımızda, yüzümüze karşı susup susup içinden içinden kınamak yerine, uyarılarıyla gerçekleri yüzümüze çarpma vazifesini hakkıyla yerine getiriyordu: “Ne bu hal, eşek kemirmiş gibi, derhal berbere!” Ben tahmin edeceğiniz […]
Moraller nasıl?
Geçen perşembe akşamı, Aralık ayında kaybettiğimiz Mehmet Çakır’ın anısına düzenlenen programa katıldık Tuba’yla. Çok hüzünlüydü herşey… Ali, anneannesindeydi. Programdan sonra, Ömer’le Yasemin’e uğradık; yemek, sohbet derken, vakit epey ilerledi. Tam Ömerler’den ayrılmak üzereyken, telefon geldi: Ali’nin yürüyüşü değişmiş, eller belde, bir uçtan bir uca volta atmaya başlamış evin içinde, “Moralim çok bozuk, Tuba da gelmedi […]
Doğuştan değnekçi…
Ali’nin ilk söylediği kelimelerden biriydi opopark. Garaj ve “gel gel gel gel” de otoparkla aynı zamanlarda repertuarına giren laflardandır… Tuba geri vitese attığında, ya da etrafta geri geri giden bir araba gördüğünde, Ali’nin oturduğu yerden, hiç istifini bozmadan “gel gel gel gel” çekmeye başladığını duyunca, Oğuz teşhisi koymuştu: “Doğuştan değnekçi”… Kendisini, yukarıda değnekçilikle başladığı kariyerini, […]
Ayna ayna söyle bana…
Hadi ayıplanmaktan çekinmeyip anlatayım, o korkunç soruyu ilk benden duydu Ali… Geçen gün evde oturuyorduk, tam hafta sonu sıkıntısı, biraz Ali’yle eğleneyim dedim, sordum: “Alicim, Mahmut’u mu daha çok seviyorsun, Tuba’yı mı?” Cevap hiç sekmeden geldi: “Ömer’i seviyorum ben.” Sonra da ekledi, “Ööb’ü de seviyorum ama, Bakegin’i de seviyorum ama, Bagıg’ı da seviyorum ama, Hayiy’i […]
Garfield
Bu hafta, sadece ilk tweetini girmekle kalmadı Ali, ilk sinema tecrübesini de yaşadı. İlk seferinde üç boyutla karşılaşınca kendisi, düşünmeden edemedim, kuşak farkı dedikleri, böyle böyle oluşuyor işte… Tuba, Ali ve Ali’nin kuzenleri Enes ve Furkan (küçük set) birlikte gittiler. Ali, bilhassa başlarda çok hoşlanmış, Tuba’dan film esnasında gelen SMS’i de paylaşmak istiyorum müsaadenizle: “Garfield’deyiz. […]