“Kemal dede günlerden bir gün çok acıkmış, yiyecek bulmak için ormana gitmiş. Ormana vardığında, çok yakışıklı bir prensi kötü kalpli cadı tam kurbağaya dönüştürecekken Kemal dede hapşurmuş ve büyünün etkisi gitmiş. Yakışıklı Prens Kemal dedeyi büsbüyük şatosuna götürmüş ve Kemal dede ömrünün sonuna kadar çok zengin yaşamış.”
İyi ki doğdun Parktan Güzin!
Daha önce anlatmıştım, Ali yeni konuşmaya başladığı zamanlarda, arkadaşlarımızdan bahsederken Dede Korkut’un izinden giderek boy boylayıp soy soyluyordu: Fazıl Kanyılmaz değil, Bagıg Tapetiyavn, Halil Portakaloğlu değil, Mandalinaçocuğu… İlk tanıştıkları andan beri bizden bağımsız, kendi arkadaşı bellediği Güzin’i de “Payktan Cuzin” olarak kaydetmişti kütüğe. Diğer faniler gibi etten kemikten değil, kaydıraktan, salıncaktan, tahterevalliden, sâfi eğlenceden müteşekkil, üstelik kanlı […]
Yadigârlar…
Annem bu kazağı bir yerlerde görmüş, pek hoşuna gitmiş, torunlarına örmeye karar vermiş. Örneği çıkarttı, yünlerini seçti, bana da dedi ki: “Belki seninkinin doğumunu göremem, görsem de o zaman örmeye mecalim olur mu olmaz mı belli değil, şimdiden senin çocuğun için de örüp bir kenara koyacağım.” Sonra da sahiden dediği gibi oldu. Ali 4 yaşındayken, […]
Kura
Biraz evvel Ali’yi yaz okulundan aldım, sohbet ede ede Barbaros Bulvarı’ndan yukarı çıkıyoruz. Bu senenin mezunlarından, öğrencim Suad’la karşılaştık. Yüksek Lisans başvurularını filan konuştuk, Galatasaray’da Özel Hukuk’a başvurmuş, olmamış, Koç fena geçmemiş, hadi bakalım, hayırlısı, görüşmek üzere, ayrıldık. Ali meğer dondurmasını yerken can kulağıyla dinliyormuş bizi, Suad’ın arkasından acıyarak baktı: “Galatasaray’ın kurasına girmiş ve ismi […]
Biz biz idik biz idik otuz iki kız idik…
Ali’nin okula başlama macerasını yazamadım bir türlü. Şimdi de üzerinden iki yıl geçti oturup yazsam bayat haber… İşin özeti şu: Rüzgar bir anda güzel bir yerden esiverdi ve 4+4+4 tartışmalarının ortasında, tam 60 aylıkken, Ali’ye piyangodan okullu olmak çıktı. Önceleri çok endişeliydik ama bir yandan öğretmenleri, bir yandan Ali, e hadi kendi hakkımızı da […]
Entarisi ipekten…
Lüplüp Jaja’ya çörek ikram ediyor… Ali’yle Pıtırcık Satranç Oynuyor okuyoruz. Pıtırcık’ın Sırma’yı en kıyak arkadaşlarıyla birlikte ikindi kahvaltısına davet ettiği bölüm. Pıtırcık, arkadaşlarını mavi gözlü, sarı saçlı Sırma’ya tanıştırıyor: “Bu Toraman, bu Sırım, Bu Dalgacı, bu Gümüş, bu da Lüplüp.” Sırma da beraberinde getirdiği bebeğini haydutlara takdim ediyor: “Benim bebeğim de Jaja, entarisi de ipek.” […]
Messi hakkında bildiğimiz şeyler…
Bu geçen yılın 23 Nisan’ından… Blogu uzun süre ihmal edince, bir sürü şey, twitterda, instagramda kalıyor, buna kıyamadım…
Solak
-Öğretmen dedi ki, cadılar bayramını hristiyanlar kutlarmış. -Sınıfta yok mu hiç hristiyan arkadaşınız? -Hristiyan yok ama solak var… Hogwarts’ta kutlanıyor…
Milyonlarca kitabın içinde bir kitap…
Uzun süredir içimi kemiren ama nasıl olsa bir gün hallederim diye sürekli ertelediğim bir meseleydi: Necdet Sander çevirisi Küçük Prens’imi, hiç yapmamam gereken bir şey yapıp, hiç vermemem gereken birine vermiştim ve o da yapması gereken şeyi yapmıştı. Kitap, abimin hediyesiydi, ne yazık ki Sander yayınları artık yoktu, yeni baskılar asla o boyutta olmuyordu, üstelik […]