Ben itfaiyeci olmak istiyordum. Yani en azından abimin mülkiyeyi bırakıp da sürekli birbirimizi ıslatacağımız o eğlenceli hayatı seçmeye niyeti olmadığını anlayıncaya dek istemiştim.
Hayır efendim, tabii ki o kadar ihtiyar değilim, itfaiye teşkilatına intisap etmeye mahallenin tulumbacılarına özenerek karar vermiş değildim…
Tuba, gazeteci olmak istiyormuş, ama gazeteci deyince aklınıza Joseph Pulitzer, Christiane Amanpour ya da ne bileyim Tenten filan gelmesin. Üsküdar sahilde, sabahtan akşama bilumum mecmuayı renklerine, boylarına, meşreplerine göre nizam intizam içerisinde tutup, dilediğini okuyabileceği ufak bir gazete bayii olmakmış hayali, hala da hayatta daha iyi bir kariyer olamayacağını düşünüyor.
Tuba’nın rüya mesleği: gazetecilik…
Ali, okula başlayıncaya dek, büyüyünce ne olmak istiyorsun sorusundan acayip rahatsız oluyordu, cevabı netti: Hiçbir şey olmayacağım!
Geçen gün yolda yürürken, bu kez konuyu kendisi açtı. Ne olmak istediğine karar vermiş. Ama tek bir şey olmayacakmış. Hayır, maymun iştahlılıktan değil. Tek bir şey olmaktansa, birini yaparken diğerinin çok işe yarayacağı iki şeyi birden seçmek daha iyiymiş bir kere.
PTT Birinci Ligde Adanaspor Konyaspor maçı filan seyrederken geliyor herhalde bu fikirler aklına…
O yüzden de futbolcu ve sihirbaz olmaya karar vermiş. Sihirbazlık rakiplerine gol atarken çok işine yarayacakmış…
Messi’nin tıpkı kendisi gibi olduğunu düşünen tek insan Maradona değil, Ali de öyle düşünüyor 🙂
Şimdi bildiğiniz iyi bir Quidditch okulu var mı? Bu yazdan tezi yok başlayalım, ben şahsen çok tuttum bu fikri…
En sevdiğimiz Quidditch oyuncusu Ron Weasley, formasıyla…
Şükür, 10 numara kapılmamış…