İkinci gezimiz tiyatroydu. Yine servisle gittik, okuldan çıktık, düümdüz gittik, sonra bu tarafa döndük, biraz daha gittik sağa döndük biraz daha gittik, bir daha döndük ve tiyatroya geldik. Tiyatroda insanlar karanlıktaydı. Herkes bu insanlar kim diye merak etti. Üç kişi vardı. Tiyatro çok güzeldi, çok güldük. Tiyatroda anlatmak istemediğim şeyler de oldu. Sen de sakın yazma.
Üçüncü gezimiz de buz pateniydi. Ben ilk önce buz patenine gitmek istemedim ama sonra fikir değiştirdim. Hava çok soğuktu. Mehmet hariç bütün çocuklar şapkasını taktı sonra servise bindik. Eşlerimizle yanyana oturduk. Benim eşim Bilal’di yani ben de Bilal’in eşiydim. Bizim evin oradan geçtik ve buzpatenine geldik. Orada isteyenlere mısır verdiler. Herkes isteyince mısır yetmedi diğerlerine de kızarmış mısır verdiler.
Buz pateni için tırtıllı ayakkabı giydik. Ayakkabıların altı çok keskindi, ayaklarımızın kesilmemesi için altına basmamamız lazım. Ben otuz iki giydim. Orada bir abla bize hareketler öğretti. Diğerleri bizim bayağı gerimizde kaldılar, Fatma Naz beni solladı. Ben de herkesi solladım. Fatma Naz’ı, Duru’yu, Efe’yi, Halil’i herkesi geçtim.
Önce kenardan kenardan tutunduk. Karşıdan karşıya gitmeye çalışırken hep birlikte düştük. Şu kadarcık çocuklar için çok zor hareketler öğrettiler. Yorulanlar dinlendi. Ben güzelce böyle böyle kaydım. Bir top vardı. Topa vurup gol atmaya çalıştık.
Sonra yeniden servislere binip okula döndük. Keşke Şimşek McQueen de California’dan İstanbul’a gelseydi ve bizimle buz pateni yapsaydı. Bize kalem getirseydi ve boyama yapsaydık.