Ali doğmadan başlamıştı insanlar sormaya: “Nasıl bir his?” “Baba olunca neler değişiyor?”
Önceleri ne cevap vereceğimi bilemiyordum: “Iıııı, anlatması sahiden çok güç”… “Ne olsun, birbirimize alışmaya çalışıyoruz daha.”
Ama bir yandan da ister istemez düşünüp duruyordum, “sahiden nasıl bir his babalık?”
Sonra bir gün, Galatasaray’dan Beşiktaş’a doğru yürüyordum. O yol benim için, her şeyden önce öğrencilik demek. Lise sondayken, “çok istiyoruz ama nasıl bir yermiş bu Galatasaray Üniversitesi, bir bakalım” diyerek ufak bir gezintiye çıkmıştık Kadir’le, cidden dün gibi geliyor… Hava karardıktan sonra biten derslerin, sınavların ardından bütün sınıf hep birlikte yürüdüğümüz, Galatasaray’ın köpeklerinin bazen Beşiktaş’a kadar bize eşlik ettikleri o yolda, 94’ten beri, sırtımda çantam, sürekli yürüyorum, o yolda hala herşeyden çok öğrenciyim.
İşte bu sefer yalnız başıma, Galatasaray’dan çıkmış, Beşiktaş’a doğru yürüyordum öğrenci öğrenci. Öğleden sonra, etraf tenha, karşıdan bir çocuk geliyor, belli ki o da öğrenci. Telefonu çalıyor çocuğun, arayan babası. Bir anda dank ediyor, ben artık çocukla değil, belki babamla yaşıt olan babasıyla özdeşleştiriyorum kendimi…
Baba olduğumu ilk orada, sahiden bambaşka bir şekilde fark ediyorum, ama bu bir şey değil…
Bir iki ay oluyor, abimle birlikte daha önce bahsettiğim Hasan Aycın sergisi’ne gittik yeniden. İşte öyle ortalık yerde durup sohbet ediyoruz, senelerdir görmediğim bir sürü tanıdık abime gelip, “Süleyman, koca adam olmuş bu yahu, dün gibi geliyor, bacak kadardı”, “vah vah, o uzuun saçlar gitmiş” filan diyorlar, ben abimi tanıştırıyorum başkalarıyla, “Süleyman Özdil, abim”…
Sonra daha önce hiç tanışmadığım biri, büyük bir nezaketle gelip soruyor: “Pardon siz Ali’nin babası mısınız?”
Tanışıyoruz. Hayır, ortak tanıdıklarımız yokmuş. Yalnızca “Ali, Babası ve Kırk Haramiler” vesilesiyle tanıyormuş Ali’yi…
Çocukluğumuzu bilen yetişkinlerin, bizleri her gördüklerinde, “aaa koca adam olmuş bu”, “aman Allah’ım daha dün şu kadarcıktı, etrafta koşturuyordu” demeye başladıkları dönemlerde, anne babalarımız da gizleyemedikleri bir iftiharla, “eskiden onu filancanın oğlu/kızı diye tanırlardı, artık bizden onun annesi/babası diye bahsediyorlar” demeye başlarlar; biz de büyüdüğümüzü anlarız. Bu bilmediğim bir şey değildi…
Günün birinde ben de kendi döngümü tamamlayarak “Ali’nin babası” oluverecektim elbette, o gün şaşıracağımı da sanmazdım. Ama bu kadar çabuk?
Benim oğlumun adı da Ali…çabuk büyüyorlar,anlamıyorsunuz.o yüzden bu zamanların tadını çkartın..Allah uzun ömürler versin..
Masallah subhanallah. cok tatli bir oglun var Mahmut kardesim. Allah dünya ahiret saadeti versin cümlenize.
MaaşAllah. Allah (c.c.) nazardan saklasın…