Bir gün evimde otururken, pek de yalnızken, Mahmut ve Tuba’dan, ne adı, ne sanı o zaman henüz belli olmayan Ali’nin geleceğini haber aldım. Bu haberin beni niçin bir yandan güldürüp bir yandan ağlattığını şu an tarif edemeyeceğim. Duygu seli, diye bir klişe, belki yerinde olabilir. 🙂
Beni hem güldürüp hem ağlatan bu haber, çook uzaklardaki, o zaman ne boyu ne posu belli olmayan Ali’nin, Ömer amcasını da acaip sevindirdi. Günlüğüne o günle ilgili sevimli notlar düştü.
İşte biz bu hayaller içinde savrulup gider iken, Ali de annesinin karnında bir o yana bir bu yana savrulur iken, bir işten dönüş akşamında, Ali’nin en sevdiği amcalarından Eyüp amcası arayarak, Ali’nin artık gelmek üzere yola çıktığını söyledi.
Hepimiz hazırlandık, onu karşılamaya gittik. ben şahsen, hayatımda pek giymediğim kadar renkli şeyler giydim ki, küçük Ali ne kadar renkli bir kişilik olduğumu görsün ve bittabi, muhakkak ki yorgun olacak olan annesi, benim de canım kardeşim Tuba, azıcık renk görüp kendine gelsin. Ali’nin emmioğlusu Enes de kırmızı tişörtüyle benim yeşillerime, mavilerime katkıda bulundu. Kötü mü oldu, iyi oldu işte… ne yani, yalan mı, iyi valla..
Sonra uzun uzun bekledik. Mahmut hiç yerinde duramadı. Ben de pek yerimde duramadım. Sonracıma bir de ne duyalım, Ali gelmiş. Hepimiz birbirimize sarıldık. Mahmut’un gözleri kırmızı kırmızı olmuştu. Ali gelince insanın gözleri kırmızı olmaz da ne olur?
Sonra küvezdeki Ali’yi seyrettik. Ben hayran hayran, uzun uzun baktım. Bu arada da elimde telefonum herkeslere mesaj atıyordum. Ali geldi, diyordum. Mesajı alan da hastaneye geliyordu. Dumbledore’un ordusu gibiydik. Zaten Mahmut’un üzerindeki tişörtte Dumbledore’s Army yazıyordu. Ali’yi tüm kötülüklerden korumak için hep beraberdik!
Ali bebek odasındaki en süper bebekti. Akıllı akıllı gözlerini açmış etrafı seyrediyordu. Bir ara bana bakıp gülümsediğine yemin edebilirim. Kendi kendime şöyle diyordum: eskiden Tuba ile Mahmut vardı, şimdi Tuba, Mahmut ve Ali var. Allah’ım bu ne kadar da inanılmaz bir şey! Artık o da bu ekibin bir parçası. Ve de ne şanslı bir yakışıklı bu, bütün o kitapların, oyuncakların, o annenin, babanın yanında büyüyecek. Her gün anlatacak yeni hikayeleri olan ebeveynleri var, ebeveynlerinin çok kıyak arkadaşları var. Bu çocuk, gerçekten çok şanslı!
İşte böyle düşünüyordum, artık boyunu posunu bildiğim Ali hakkında..
Çok uzun bir hikaye oldu bu, evet, bitiriyorum. Ama nasıl diyeyim, insanın bir Ali’sinin olması gerçekten güzel bir şeymiş. Onu kucağına aldığın zaman, nasıl tutacağını bilememek de ayrı bir heyecanmış. Ama en azından şunu da biliyormuş insan, ne kadar acemice olursam olayım, Ali benim oğlum, ben de onun en süper teyzesiyim, aramızda lafı mı olur?
Eskiden ikinizi öperdim Tuba ve Mahmut, şimdi hepinizi öpüyorum…
Sevgili Yasemin,
Ellerine saglik, hislerime tercuman olmussun tam! Gercekten insanin dostlarinin cocugu olmasi ne kadar guzel bir his. Kucumen insanlar hele de Ali bebek gibi melekvari minnoslar kadar hayati guzel yapan birsey yok. Bizim Ali beboyu kucaklamamiza daha biraz var maalesef, sen bizim namimiza da koklarsan cok cok seviniriz, Omer’e de selamlar.
sizin adınıza koklar, kucaklar, biraz ele gelince de kollarından ısırırım Şehnazcım.. Ömer’in de selamı var, bu arada ikimiz de Adoş’un fun club una üye olduk! you tube da videolarını izleyip duruyoruz. 🙂
gözlerim dola dola okudum.
ali, daha doğmadan ne kadar şanslıymış ki; onu bekleyenler varmış.
tuba abla ve mahmut abi de de öyle şanslıymış ki; böyle güzel arkadaşları varmış ve sonunda böyle bir oğulları olmuş.
Allah hiç ayırmasın. muhabbetinizi daim kılsın.